Taht urup tak-i felekde hüsrev-i haver güneş
Geydi narenci kaba urundı nur efser güneş
Ahmet Paşa Güneş kasidesini Fatih Sultan Hana yazmıştır. Müthiş bir sanat, anlam ve ahenk kasidenin bütününde vardır.
'Haver' doğu, 'Hüsrev' padişah demektir.Taht urmak ise taht kurmak anlamına gelmektedir.felek gök manasınmdadır. Yani birinci beyite baktığımızda Doğunun padişahı olan güneş (Fatih) turuncu kaftanını giydi ve nurdan taç takındı demiştir. Burada Ahmet Paşanın anlatmak istediği unsur Fatihin tahta geçmesi o dönem padişahların giydiği turuncu kaftanını giymesi ve nur saçmasıdır. Ahmet Paşa burada müthiş bir sanat yapıp güneşin doğuşunu da kastetmiştir. Güneş doğunun pasişahıdır ve gökyüzünde taht kurar narenci kaba giymesi güneşin turuncu rengini almasıdır. Nurdan taç takınması ise güneşin ışık saçmasıdır. Ahmet paşa görüldüğü üzre müthiş bir ahenk ve anlam yakalamıştır.
31 Mart 2016 Perşembe
29 Mart 2016 Salı
BATILILAŞMAK
Tanzimat Döneminden beri süregelen batılılaşma akımı günümüzde hala devam etmektedir. Avrupa'ya duyulan ilgi onlar gibi olma isteği hala bazı insanların temennisidir. Peki batılı nasıldır? Özgür dünya kavramı da zaman zaman Batı medeniyeti için kullanılır. Günümüzde Batı dünyasının büyük bir kısmı Hristiyan geleneğinden gelmektedir. Demokrasiyi, insan haklarını uyguladığını söyleseler de Batı toplumu medeni değil sömürgecidir. Osmanlı imparatorluğu bunlardan sebep kendini Doğu medeniyeti olarak adlandırmıştır. Batılışma isteği bu nedenle gereksizdir. Türkiye Müslüman bir ülke Batı ise Hristiyan bir topluluktur. Onlara benzememeye çalışmamamızın birincil sebebidir. Çünkü onların dininde olan şeyler bizde yoktur. Bunun dışında başkasını kabul etmeyen hümanizm akımına bağlı yaşayan bir topluluktur. Biz batının sadece iyi yanlarını almalı bunun dışında onlara benzememeye çalışmalı kendi örf, adet ve geleneklerimize sahip çıkmalıyız.
28 Mart 2016 Pazartesi
FETİH RUHU VE FATİH
İstanbul! fethedilmeyi bekleyen koca şehir...
Uğruna canlar verilen canlar yitirilen bedel ödenmeden dokunamayacağın bir şehir ki bu bedeli bedenleriyle ödeyen o kutlu insanlar...
Çağlar öncesinden müjdelenen komutan daha 14 yaşında yaşı küçük ama kalbi çok büyük bütün varını yoğunu meydana koyuyor.günden güne asker eksiliyor fakat Fatih yılmıyor. 'Ya ben İstanbul'u alırım ya da İstanbul beni' diyor. Askerlerin o mübarek gözleri birden parlıyor ve devam ediyorlar, yalnız bırakmıyorlar Fatih'i bu yolda.İman ve inanç hiç bir zaman eksilmiyor çünkü biliyorlar ki 'Zafer inananlarındır'
Büyük gün geliyor çatıyor 28 Mayıs Salı sabahı fatih sevgilisine kavuşuyor. Bunca insan İstanbul için kendini parçalıyor. Peki biz bugün neden İstanbul'un kıymetini bilmiyoruz? Bugün maalesef İstanbul'u tanımıyoruz bile bu yüzden İstanbul'u gezmeli, tanımalı özellikle tarihini bilmeyiz ki bu bizim vatandaşlık görevimizdir. Fatih'in hakkını hiç bir zaman ödeyemeyiz belki ama onun bıraktığı bu güzel mirasa sahip çıkabiliriz.
Uğruna canlar verilen canlar yitirilen bedel ödenmeden dokunamayacağın bir şehir ki bu bedeli bedenleriyle ödeyen o kutlu insanlar...
Çağlar öncesinden müjdelenen komutan daha 14 yaşında yaşı küçük ama kalbi çok büyük bütün varını yoğunu meydana koyuyor.günden güne asker eksiliyor fakat Fatih yılmıyor. 'Ya ben İstanbul'u alırım ya da İstanbul beni' diyor. Askerlerin o mübarek gözleri birden parlıyor ve devam ediyorlar, yalnız bırakmıyorlar Fatih'i bu yolda.İman ve inanç hiç bir zaman eksilmiyor çünkü biliyorlar ki 'Zafer inananlarındır'
Büyük gün geliyor çatıyor 28 Mayıs Salı sabahı fatih sevgilisine kavuşuyor. Bunca insan İstanbul için kendini parçalıyor. Peki biz bugün neden İstanbul'un kıymetini bilmiyoruz? Bugün maalesef İstanbul'u tanımıyoruz bile bu yüzden İstanbul'u gezmeli, tanımalı özellikle tarihini bilmeyiz ki bu bizim vatandaşlık görevimizdir. Fatih'in hakkını hiç bir zaman ödeyemeyiz belki ama onun bıraktığı bu güzel mirasa sahip çıkabiliriz.
27 Mart 2016 Pazar
OKUMAK
'OKU' Allah'ın peygamber efendimize ilk sözü ilk emridir. Okumak kavramı küçüklüğümüzden beri duyduğumuz ama Türk milleti olarak pek uygulamadığımız, dikkate almadığımız bir kavram olmuştur.Halbuki Allah'ın ilk sözü ilk emrine bakınız: 'OKU' peki neyi okumak? Ne okumamamız gerekir? bunun bir ölçüsü yoktur her şey okunabilir. Kitap, gazete, dergi, Kuran'ı kerim ve yahut bir köşe yazısı...
Fakat bir şeye vurgu yapmak isterim ki; bugün Türkiye, okuma sırasında en aşağı sıralarda yer alır. Okuma oranımız diğer ülkelere nazaran daha düşüktür. Araştırmacı kimliğimiz olmadığından kitap okumayı tercih etmiyoruz bu da bize bir çok olumsuz sonuçlar doğuruyor ki bunların başında gelen ve gençlerde hastalık noktasına gelen kendini ifade edememe ve ikincisi olan ve yine çoğunlukla gençlerde olan özgüven eksikliğidir. Kitap okumayı çoğu insan boş ve gereksiz bir iş olarak bile görebiliyor. Oysa ki kitap okumak hitabet gücümüzü geliştirir bizlere kendimizi ifade etmeyi ve ederken de düzgün cümleler kurabilmeyi sağlar. Bu alışkanlığı oluşturmamız, kendimize bir rota çizmemiz, okunacak kitaplar ve yapılacaklar listesini çıkarmayı huy edinmeliyiz.
Fakat bir şeye vurgu yapmak isterim ki; bugün Türkiye, okuma sırasında en aşağı sıralarda yer alır. Okuma oranımız diğer ülkelere nazaran daha düşüktür. Araştırmacı kimliğimiz olmadığından kitap okumayı tercih etmiyoruz bu da bize bir çok olumsuz sonuçlar doğuruyor ki bunların başında gelen ve gençlerde hastalık noktasına gelen kendini ifade edememe ve ikincisi olan ve yine çoğunlukla gençlerde olan özgüven eksikliğidir. Kitap okumayı çoğu insan boş ve gereksiz bir iş olarak bile görebiliyor. Oysa ki kitap okumak hitabet gücümüzü geliştirir bizlere kendimizi ifade etmeyi ve ederken de düzgün cümleler kurabilmeyi sağlar. Bu alışkanlığı oluşturmamız, kendimize bir rota çizmemiz, okunacak kitaplar ve yapılacaklar listesini çıkarmayı huy edinmeliyiz.
26 Mart 2016 Cumartesi
BİLİNÇALTIMIZ VE OLUMSUZLUKLAR
Bilinçaltımız zihnimizin, iradenin yeridir. Zihin hatıraların depolanması programıdır.Belli bir konuda mantıksal bir analiz yapıp karar vermemize yarar.peki bilinçaltımızda neler vardır? Bu kişinin yaşadığı hayata göre şekillenir. Çocukken gördüğümüz, tanıklık ettiğimiz bir olaydan etkilenmişsek o olay bilinçaltımıza yerleşmiştir. İnsanların bilinçaltına yerleşen bir takım olaylar hayatlarına müdahale edebilir. Bilinçaltının zararlarını yarara çevirmenin yolu olumsuzluk taşıyan bir takım cümleleri terk etmektir. Olumsuz ifadeler insanı daima mutsuzluğa iter. Mutsuzluk ise insanların başarıya ulaşmasındaki en büyük engeldir. Bundan dolayı çok sık kullandığımız' BEN YAPAMAM' cümlesini hayatımızdan çıkarmalıyız. Bu cümle bir zaman sonra hastalık derecesine ulaşabilir. Ruhi hastalıklar bedeni hastalıklardan daha tehlikelidir. Hayatımızda bu tehlikelerin yol açabileceği olumsuzlukların olmaması için kendimizi motive etmeli bu hastalığa sebep olan olumsuz düşüncelerden uzak durmalıyız. Böylece daha güzel daha umutlu, mutlu geleceğe yol açmış oluruz.
25 Mart 2016 Cuma
GENÇLİĞİN ŞAŞAN ROTASI
Genç kimdir? Görevi nedir?
Bir milletin en önemli hitap grubu gençlerdir. Çünkü onlarda gelecek nesilleri yetiştirme yolunda olan adaylardır. Bir neslin iyi yetişmesi demek sonraki gelecek neslin de iyi olması anlamına gelir. Bilimsel olarak genç dediğimiz grup 18-25 yaş arasını kaplayan gruptur. Bu dönem hayattan en fazla verim alabileceğimiz, kendimizi en iyi şekilde yetiştirebildiğimiz dönemdir. Bir toplumun geleceği yalnızca gençlere emanet edilebilir. Gencin bir çok sorumluluğu, üstlenmesi gereken bir çok görevi ve ödevi vardır. Öncelikle hayattaki çizgisini çizmek ve başarılı olmak onun en büyük hedefi olmalıdır. Bunun yanında vaktini boşa geçirmemeli işi vaktinden çok olmalıdır. Her ana mutlaka bir şeyler sığdırmalı ve planlı düzenli yaşamayı öğrenmelidir. Bunları yaparken bir taraftan da gezip görmeli şehrimizi, atalarını, tarihini öğrenmelidir.Günümüzde maalesef böyle bir genç kitlesi oldukça azdır. Bugün gençlik tamamen sosyal medya, internet üzerine kurulmuş olup yapılan paylaşımların geçirilen zamanın haddi hesabı yoktur. Bunu düzeltmek için önce kendimizden başlamalı daha sonra yakın çevremize yönelmeliyiz.
Bir milletin en önemli hitap grubu gençlerdir. Çünkü onlarda gelecek nesilleri yetiştirme yolunda olan adaylardır. Bir neslin iyi yetişmesi demek sonraki gelecek neslin de iyi olması anlamına gelir. Bilimsel olarak genç dediğimiz grup 18-25 yaş arasını kaplayan gruptur. Bu dönem hayattan en fazla verim alabileceğimiz, kendimizi en iyi şekilde yetiştirebildiğimiz dönemdir. Bir toplumun geleceği yalnızca gençlere emanet edilebilir. Gencin bir çok sorumluluğu, üstlenmesi gereken bir çok görevi ve ödevi vardır. Öncelikle hayattaki çizgisini çizmek ve başarılı olmak onun en büyük hedefi olmalıdır. Bunun yanında vaktini boşa geçirmemeli işi vaktinden çok olmalıdır. Her ana mutlaka bir şeyler sığdırmalı ve planlı düzenli yaşamayı öğrenmelidir. Bunları yaparken bir taraftan da gezip görmeli şehrimizi, atalarını, tarihini öğrenmelidir.Günümüzde maalesef böyle bir genç kitlesi oldukça azdır. Bugün gençlik tamamen sosyal medya, internet üzerine kurulmuş olup yapılan paylaşımların geçirilen zamanın haddi hesabı yoktur. Bunu düzeltmek için önce kendimizden başlamalı daha sonra yakın çevremize yönelmeliyiz.
24 Mart 2016 Perşembe
DİLİN GÜCÜ
Dil, bir toplumun en önemli sermayesidir. İkincisi ise dindir. Eğer bir milleti yok etmek istiyorsanız dilini ve dinini alınız diye boşuna söylenmemiş olup dilin mahiyetini kavramamız gerekmektedir.Dil, toplumu ayakta tutan unsurdur. Tanım olarak ise kısaca dil, insanların duygu ve düşüncelerini gözlemlerini aktarmak üzere kullandığı bir araçtır yahut organdır. Peki dil yok olursa ne olur? İşte bu vahim bir durumdur. Dil yok olursa biz başkalaşır, yabancılaşır, kendimiz olmaktan çıkabiliriz. Bundan dolayı insanların diline ve milletine sahip çıkması gerekmektedir. Bugün sokağa çıkıp etrafınıza baktığınızda bir çok esnafın anlamını bilmediği halde yabancı tabelalar kullandığını görmekteyiz ve bunun bir şekilde önüne geçmeliyiz. Burada aslında en büyük iş ebeveynlere ve öğreticilere düşmektedir. Çocuklara dilimizin vasıfları ve güzellikleri öğretilmelidir. Velhasıl dil, bizi biz yapar ve ayakta tutar ona sahip çıkmalıyız.
22 Mart 2016 Salı
EDEBİYAT VE İLAHi AŞK
Tasavvuf asıl olarak 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başlamıştır.Ama şüphesiz Allah aşkı tasavvuf, sufilik, denilince aklımıza gelen isim Yunus Emre'dir. Allah aşkınında kaybolmayı nefes terbiyesini çok iyi kavramış olan bu insan bir beyitte bile ne anlatmak istediğini net bir şekilde açıklamıştır.İlahi aşk olmadan hiç bir şey olmaz. Her şey ilahi aşkı bilmekten Allah'ı tanımaktan bir bilmekten geçer.İnsan bunu kavrayamadığı müddetçe büyük bir boşluğun,maneviyatsızlığın içine düşmüş demektir. Diğer önemli bir konu ise dünyadaki tüm canlıları sevmek istiyorsak da önce imanımızdan emin olmalıyız.Biz farkında değiliz belki ama evrendeki tüm canlılar Allah'ı zzikr ediyorlar.Bundan dolayıdır ki önce Allah'ı daha sonra da yarattıklarını sevmeliyiz.
VATAN SEVGİSİ
Her topluluğunun, kabilenin, milletin, yahut ülkenin bulunduğu, doğup büyüdüğü yeri benimseme hissi vardır.Hepimizin doğduğu bir yer yaşadığımız bir yer vardır ve buralar bizim artık vatanımız olmuştur.Peki vatan nedir? millet nedir ve neden sevilir? vatan bir milleti millet yapan en yüce değerdir.Vatandaşlık ise kişinin verilen bir takım haklardan yararlanması için oluşturulan bağdır. Vatan sadece bir takım toprak parçasından da ibaret değildir ve bizim vatan sevgimiz yaratılış fıtratımızla ilgilidir. Her kişi buna meyilli doğmuştur. Çünkü insanın sahiplenme gibi bir hissi de vardır.Peki asıl olan vatanı vatan yapan şey nedir? Vatanı vatan kılan en önemli şeylerden biri içinde yaşayan insanlar bir diğeri ise milli duygulardır.Örneğin; Cumhuriyet döneminde savaşların olduğu kargaşalıkların üst düzeye çıktığı o dönemde bir çok şairimiz milli duygularımızı yansıtan örnekler vermişlerdir.Vatan sevgisini kaybetmemiz dileğiyle...
17 Mart 2016 Perşembe
GELENEK VE GÖRENEKLER
Her ülkenin, milletin kendine has gelenek ve görenekleri vardır. Bizim atalarımızın da günümüzde yavaş yavaş kaybettiğimiz gelenekleri vardı. Benim en dikkatimi çeken ve merhametli bulduğum bir adet olan diş kirası geleneği maalesef günümüzde yaygın değildir. Önceden ramazanlarda iftar sofraları düzenlenip muhtaç ve kimsesizlere oruç açtırmak için ev sahibi davet edermiş ve bazı yerlerde Kuran'ı Kerim tilavetinden sonra ev sahibi diş kirası denilen bir miktar parayı muhtaç sahibi insanlara takdim edermiş. Atalarımızın o dönemde yaptığı bu merhametli davranış bugün değerini ne yazık ki yitirmiştir. Bunun dışında kaybettiğimiz geleneklerimiz yanında sürelegen geleneklerimiz de vardır. Örneğin; kız isteme, çeyiz serme, kına gecesi, asker uğurlama gibi bir takım adetlerimiz bugün yaşamaktadır. Her milletin kendine has gelenekleri adetleri olmalıdır.
ŞİİR VE EDEBİYAT
Şiir nedir? niçin yazılır? ve kimler şiir yazar? öncelikle bu soruları cevaplandıralım. Şiir bir takım duyguları dışa yansıtmak kağıda dökmek işidir ve insanların duygularını dile getirmek için yazılır.Kimler şiir yazar sorusunun cevabı ise geçmişten günümüze bir takım insanlar yazmıştır ve günümüzde hali hazırda yazanlar da vardır. Herkesin duyguları olabileceği gibi herkes de şiir yazabilir.Bugün günümüzde şiiri sadece edebiyatçılar şairler yazar gibi bir algı oluşsa da çok iyi şiir yazabilen hukukçu veya mühendisler de çıkabiliyor. Evet bugün herkes şiir yazabilir fakat önemli olan kaliteli şiir yazabilmektir. Bir Sezai Karakoç veya bir Mehmet Akif olamayabiliriz fakat önemli olan iyi yazmaya çalışmaktır.Geçmişten günümüze kadar insanlar duygularını bir şekilde ifade etmişlerdir. Örneğin; Klasik edebiyatta gazel, beyit, kaside, gibi bir takım beyitler yazarak Halk edebiyatında mani, semai yazarak Tanzimat döneminde ve Cumhuriyet döneminde ise vatan ve millet kavramları ön planda olduğu için milli duyguları ifade eden şiirler, romanlar yazarak duygularını nesillere aktarmışlardır.Bunu yaparken de tabii ki dönemin siyasi, sosyal, kültürel,maddi ve manevi tüm değerleri göz önünde bulundurarak yapmışlardır. Örneğin; Mehmet Akif İstiklal Marşı'nı bir anda yazmamıştır. o zamanlarda ülkede bir kaos vardı milli duygularımız artmıştı ki Akif böyle bir şaheseri meydana getirdi ve sözün özü geçmişten günümüze insanlar duygularını gerek şiirle gerek romanla gerek hikayeyle ifade etmişlerdir.
6 Mart 2016 Pazar
SEKSENLER VE İKİ BİNLER(1980-2000)
Seksenli yıllar benim yaşımın yetmediği yaşamadığım ama hep filmlerden, olaylardan tanıdığım yaşamak istediğim yıllardır. Bu dönemlerde yaşam kalitesi günümüzdeki kadar yüksek değilmiş. Her gün kat kat olayların arttığı bir dönem olsa bile bir samimilik hissiyatı varmış o yıllarda düşünün sadece tek bir kanalın olduğu bir dizi yahut bir maç olduğunda hanımların, beylerin, gençlerin ve çocukların önlerine çaylarını alıp heyecanla bekleyiş sahneleri...Hayal edince ortaya güzel bir sahne çıkıyor. Samimi komşulukların bol olduğu akrabaların belli bir zaman bir araya gelip hasbihal ettikleri seksenler ve karşı komşumuzu bile tanıyamadığımız evimize gidip gelenlerin sayısının azaldığı iki binler...Aradan geçen yaklaşık 20-30 yıl bizden çok şey almış gözüküyor.Sadece bu alanda değil bir çok alanda değişim çok net bir şekilde görülür. Müzikten tutun teknolojiye kadar bu değişkenlik hep devam ediyor edecek. Kendinizi bir düşünün siz beş sene önceki siz misiniz? Belki fiziki olarak değişmeyebilir bazı insanlar ama karakter olarak değişir. Artık daha iyi düşünebilir bir noktaya gelir. Yıllarında çabuk geçtiğinin farkındasınızdır. Yıllarımızı dolu geçirmemiz gerektiğininde farkında olmak dileğiyle...
5 Mart 2016 Cumartesi
İRADE VE DÜŞÜNME
Düşünmek nedir?
Biz düşünebiliyor muyuz?
Düşünmemiz irademiz altında mıdır?
Bu soruların cevabını vermemiz gerekir. Düşünmek insana özgü olan hayattaki en güzel şeydir. Allah Teala bizlere akıl, irade ve düşünme kabiliyeti vererek bizleri en üstün varlık olarak yaratmıştır. Hayvanlarda birer canlıdır. İşte tam olarak hayvanlarla insanlar arasında fiziki farklılıklar dışında düşünmek ve irade gelir. Onlar düşünemezler fakat bizim irademiz var. İrademiz doğrultusunda bir konu üzerinde düşünüp doğruyu yanlışı ayırma gibi güzel bir kabiliyet vermiştir Allah Teala bizlere. Peki biz ne kadar düşünüyoruz? Belki de bu soruyu bile hiç düşünmedik. Çağımızın büyük virüsü internet, telefon, tablet vs. bizim düşünme yetimizi bizden aldı. İnsanlar oturup saatlerce bir konu üzerinde düşünmüyor artk. Hz. İbrahim (a.s.) Allah Teala'yı düşünerek iradesi doğrultusunda bulmuştur. Önce aya baktı bu benim tanrım dedi fakat ay battı sonra güneşe baktı işte bu benim tanrım dedi fakat güneş de battı ve ben batanları sevmem dedi düşündü ve Allah'ı buldu. Allah insanaları en güzel şekilde yaratmıştır. Akıl gibi bir nimetin sonu yok ve bizim beynimiz o kadar muhteşem ayarlanmıştır ki sağ beyin ve sol beyin farklı şeyleri kaydeder. İrade ise insanın biraz vicdanıyla alakalıdır. Biz bir işi irademizle ya yaparız ya da yapmayız. Bunu kişi kendisi bilir. Bu o işin doğru veya yanlışlığına bağlıdır. Bu yüzden hayatımız boyunca irademizle düşünerek doğru yolu bulma hayat gayemiz olmalıdır.
ÇAĞIMIZIN VAZGEÇİLMEZİ: İNTERNET
İnternet, çağımızın en iyi teknolojilerindendir. Her gün daha da yenilenen, güncellenen internet programları özellikle genç topluluğun vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Önceden arkası kalın bilgisayarlar daha sonra inceldi dizüstü oldu ve en son ceplerimize kadar girdi. Artık bütün insanların hızlı işlem yapabilen telefonları veya da ceplerinde taşıdıkları bilgisayarları var. bütün işlemlerin internet üzerinden yapıldığı bir dönemdeyiz. Hayatımızı kolaylaştıran bu teknolojinin faydası olduğu kadar zararı da muhakkak vardır. Geçmişte teknoloji henüz bu kadar ilerlememişken insan ilişkileri daha farklıymış. Her ne kadar teknoloji ivedilikle gelişmiyor olsa da o dönemde insanlar daha sık iletişim kuruyorlarmış. Çağımızda iletişim kurmak geçmişten daha kolay olsa da teknoloji her ne kadar ilerliyor olursa olsun insan ilişkileri buna paralel olarak gerilemekte mamafih akrabalık bağı bulunan insanlar dahi iletişimi kesmektedirler. Bunların dışında internetin güzel yönlerinden bahsetmek de mümkündür.Araştırmak artık zor değil kütüphanelere gidip saatlerce kalın ansiklopedileri göz gezdirme devri sona erdi. Günümüzde merak ettiğimiz sorunun cevabına saniyeler içinde ulaşıyoruz oturduğumuz yerden ödemeler yapabiliyoruz.Bunlar da internetin güzel yanlarıdır.
BAŞÖRTÜSÜ NEDİR?
Somut olarak tanımıyla başörtüsü Allah Teala'nın kadınlara emrettiği bir bez parçasıdır. Fakat manen bir bez parçasından ibaret olmayan başörtüsü aslında bir kimliktir. Bu kimliğe sahip çıkılması gerekir. Peki sizce başörtüsünü neden Allah emretmiştir? Bunun cevabı islamiyetin kadına verdiği değeri fazlasıyla ortaya koyar. Nasıl ki değerli bulduğumuz her şeyi bir kılıf içerisine koyuyor saklıyoruz. Onu gözümüzden sakınıyoruz. İşte tam olarak da kadın böyledir. Saklanması ve açıkta olmaması gerekir. Bunun idrakine varmamız ve ona göre hareket etmemiz gerekir. Başta söylediğimiz gibi bu bir kimliktir. Başörtüsü başta olunca hareketler bile düzelir, sağlamlaşır. Fakat 'günümüz modern başörtüsü ne kadar doğrudur?' Bu soru tartışılır. Allah Teala, Nur Suresinde kadınlarınıza söyleyin başlarını kapatsınlar ve yakalarına salsınlar buyuruyor. Bugünkü başörtüsü bu ayete sizce ne kadar uyuyor? Bu da tartışılması gereken ikinci bir noktadır. Günümüzde başörtülerin çok kısaldığını ve saç gözükecek şekilde bağlandığını görüyoruz. Bunun düzelmesini dileriz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)