30 Nisan 2016 Cumartesi

GAZEL

                                
                                                 Çıhdı yaşıl perdeden arz eyledi ruhsar gül 
                                                 Saldı mir'at-i zamir-i pakden jengar gül
   ( Gül yeşil perdeden çıkarak gül yüzünü gösterdi, (böylece) saf gönül aynasının pasını giderdi)
  Şair gülün henüz gonca halindeyken içinde bulunduğu yeşil çanak yapraklarını, güzel bir insana benzettiği gülün yüzünü gizleyen bir örtü gibi düşünmektedir. Güzel bir çiçeği yahut sevdiği bir kimseyi görünce insanın gönlünde oluşan sevinç ve hoş duyguları ise gönül 'jengarının'(pas) silinip giderilmesi olarak yorumlamaktadır.    

DİVAN EDEBİYATINDAKİ UNSURLAR

   Divan edebiyatında şairler tarafından kullanılan bir çok unsur bulunmaktadır. Aşk, şarap,sevgili, aşık gibi bir çok unsur kullanılmaktadır. Hemen hemen her şairin amacı aynıdır şairler sevgiliye ulaşmak ister ama sevgili onlara hiç bir zaman yüz vermez ve burada aşık maşuk ilişkisi başlar. Mecazi aşkın yanında tasavvufu da işleyen bir çok şair vardır hatta mecazi aşkı anlatıyor gibi gözüken bir gazel, beyit veya kasidenin ardında tasavvuf yani Allah'a ulaşma çabası vardır.

EDEBİYATTA TÜRLER VE AYRIMLARI

   Edebiyatta yazılabilecek bir çok tür bulunmakla birlikte bunların birbirinden ayrılan noktaları vardır ki yazarlar bu noktaları dikkate alarak bir şeyler meydana getirebilirler. Bir yazar bir deneme yazacaksa okuyucuyla biraz daha senli benli olması yani resmi değil samimi cümleleri eserinde barındırması gerekir ve yahut aynı yazar bir roman yazacaksa giriş gelişme ve sonuç bölümlerine dikkat etmeli eserin bütününe bakıldığında eser bizlere bir şeyler anlatıyor olması gerekir. Bir şair bir şiir yazacaksa da resmi oda deneme gibi resmi değil samimi, içten, duygusal olmalıdır.

GAZEL

                                     
                                      Seyr-i bağ itdüm seher gördüm açup mecmuasın
                                      Hıfz idüp bu matla'ı eylerdi istihzar gül
   ( Seher vakti bağı seyre çıktığımda gülün, mecmuasını açarak şu matlayı ezberleyip hatırlamakta olduğunu gördüm )
   Divan edebiyatında aşk, şarap gibi kavramların yanında gül kavramı son derece önem arz eder. Hem tasavvufi açıdan hem de mecazi aşk bakımından önemlidir. Çiçeklerin en güzeli en çok ismi geçen gülü tasavvufi yönden ele alırsak peygamber efendimizin terinin gül koktuğu şeklinde bilgiler günümüze ulaşmıştır. Bundan dolayıdır peygamber efendimiz(s.a.v) gül ile özdeşleşmiştir.Mecazi aşk olarak ele alırsak gül şaraba benzetilir. Cam kadehtir camın içinde olan şarap ise güldür. Güle benzetilmesinin diğer önemli sebebi ise renginin kırmızı oluşudur.

28 Nisan 2016 Perşembe

GAZEL

                                    Yılduzu düşdi siyeh- kare-i mina-nüşun
                                     Sanma kandil uçurur kayyim-i  seyyare -feşan
   ( Seyyareler saçan kayyımın kandil uçurduğunu zannetme. Sırça kadehten şarap içen günahkarın yıldızı düşmüştür. )
   Eski ramazan eğlencelerinden olan "kandil uçurmak" özellikle teravih namazından sonra camiden dağılan kimselere eğlence olsun diye, minareden cami avlusu zeminine yaklaşık 45 derecelik bir açıyla gerilen halat üzerinde, makaralara asılı kandillerin minareden aşağı gönderilmesi şeklinde icra edilen bir gösteriymiş. Şair bu manzarayı yıldız kaymasına benzeterek halk arasındaki yıldızı düşmek tabiriyle birleştirmektedir.

DEYİMLERİN ÇIKIŞ NOKTASI

   Herkesin bildiği bizi biz yapan sözlerimiz vardır. Deyimlerin çıkış noktalarının bir çoğunun Osmanlı döneminde padişahlar, paşalar aracılığıyla ortaya çıkış hikayelerini öğrenirken birbirine manen yakın olan deyimler görmemiz mümkündür.
   Hayatın her kademesinde edepli olmaya dikkat çeken; yeme içmede, giyim kuşamda, siyaset hatta ölümde bile her şeye edep yükleyen atalarımızın ''Edep Yahu,'' deyimiyle ders verici öyküleri de bulunmaktadır.

Yine eğlenceli ve en ilginçlerinden biri ise ''Dolap Çevirmek,'' deyimidir. Bunun eski bir konak geleneği olduğu vurgulanmaktadır. Eskilerin gözünde aşk dahil olmak üzere bir çok yakınlaşma durumu ayıba kaçtığından; konaklardaki hizmetçiler, aşçılar, bahçıvanlar, dadılar... Yaşayan her kim ise hissettikleri duyguları konak sahibine sezdirmemek için çeşitli yollar kullanırlarmış. Edindikleri mendil, lavanta, lokum gibi hediyeleri dolap içlerine bırakarak ancak karşı tarafa gönderebilirlermiş. Dolap içinde çevirdikleri bu masumane oyunla da günümüze kadar bu deyimimiz ulaşmıştır.

MAVİ SEMADAN SEYRETMEK FETHİ

   "Seyreyliyor gurubu Haliç'ten zaman zaman
    Şair gözüyle mavi semadan bu kahraman"
   Fetih tüm kuvvet ve kudretiyle şahlanmasıdır ordunun arzu edilen, uğruna kanlar dökülen kale surlarından heybetle atılan ilk adımdır, düşlerinde taklitler kurmak, taşını toprağını bilmektir, kumandan olmanın gereğidir, güzel asker lütfuna ermektir...
   Yıkılmaz bu vatan demektir. Yüzlerce yıllık birikimin sahiplenişiyle açığa çıkan bir gururdur ve yaşatmaktır fetih, hoşgörüyle yeşertmektir, insanı bilmektir, sevmektir. Fetih ne demek ise söylenmiş söylenmemiş, Fatih ve Osmanlı ordusu daha büyük bir övgüye layıktır.

26 Nisan 2016 Salı

GAZEL


                                            Berk-veş bir dem görünüp gizlenürsin ey peri
                                            Ademiler öldürür vallahi bu huyun senün
   ( Ey peri gibi güzel sevgili şimsek gibi bir görünüp gizlenirsin. Vallahi bu huyun insanları öldürür. ) 
   Şimsek günümüzde olduğu gibi eski şiirde de sürat ve çabukluğun sembolü idi. bugün 'peri' kelimesi peri gibi güzel sevgili ifadesinde olduğu gibi daha çok hanımlar için kullanılmaktadır. Ancak eski şiirde bu güzellik tasviri için erkekler hakkında da kullanılabiliyordu. Şair sevdiğinin bir an için görünüp hemen kaybolması halini  bir perinin görünüp kayboluvermesi ile tarif etmektedir.  

SOSYAL İNSAN

   Hayatımızda değişikliklere zaman zaman ihtiyaç duyabiliriz. Fakat günümüzde çalışan insan maalesef hiç kendine vakit ayıramıyor ya da fırsatı olduğu halde ayırmıyor. Sosyal aktiviteler insanların  yorgunluklarını atmaları için çalışan ve yorulan vücutlarını dinlendirmek için güzel fırsatlardır. ülkemizde bu konuda iyi ve sağlam sporcu çocuklar yetişmektedir. Bir orman ya da deniz havası, voleybol, basketbol bunlar insanlara stres atmaları için iyi ortamlardır. Her bireyin kendince sosyal bir aktivitesi olup en azından bunu haftada bir kere uygulamaya çalışırsa hayatındaki çalışma sahasına ve başarısına da yansıyabilir.

KİTAPLARIN KOKUSU

   Kitap okumanın yararlarını yıllarca ilkokuldan beri duyuyoruz fakat ülke olarak istatiklere bakıldığında okumayı sevmiyoruz. Bunun sebepleri nelerdir sizce? Kitap okumak öğretmenlerin zorlamasıyla yapılabilecek bir iş olmayıp insan kendi kendine kitabı eline almalı ve sayfalarını göz ucuyla çevirdiğinde kokusunu içine çekmelidir. Yani öncelikle aldığınız kitabı sevin ona şöyle bir bakın ve okuyacağınıza inanın. İşte bu olduğunda kitap okuma oranını biraz yükseleceğine inanıyorum. Klişe bir cümledir ama doğruluk değeri yüzde yüzdür. Bize hep yıllarca kitap okumak insanı geliştirir, çok faydalıdır şeklinde cümleler kuruldu. Bu cümleler doğrudur bir ortamda kitap okuyan şahıs kendini sözcük ve cümle kurmasıyla belli eder.

GAZEL

     
                                       Mahrem olmaz rindler bezminde mey nuş etmeyen 
                                       Ey Fuzuli çek ayağ ol bezmden ya çek ayağ
   ( Şarap içmeyen insan rindler meclisine giremez. Ey Fuzuli, ya o meclisten ayağını çek, yahut kadeh çek, şarap iç)
   Şarap bu dönemde şairler için en önemli içecektir hatta öyle ki şarap içmeyeni beyitte de olduğu hor görürler. Diğer bir deyişle aşıklar bezmine aşk şarabını içmeyenler mahrem olamazlar. Şarap içmeli yahut o meclise girmekten vazgeçmeli.
   Ayak çekmek bir manada bir yere gitmemek, diğer manada da şarap içmektir. Ayağ kadeh manasına, çekmek de içmek manasındadır.

ESERLERİN OLUŞUMU

   Bir eser bir dönemde nasıl meydana gelir? Bu eserin meydana gelmesini sağlayan olaylar nelerdir? Bir eser meydana gelirken genellikle o dönemin şartlarına uygun şekilde ortaya çıkarılır.Şairler ve ya da yazarlar bir eseri meydana getirirken yaşanılan toplumda siyasal, sosyal, ekonomik vb. durumları dikkate alarak bir şeyler yazarlar.Aslında bu olay hemen hemen her dönemde görülür. Örneğin Milli Mücadele yıllarında yaşamış olan ve o dönemde yaşanan bir takım olaylara şahit olmuş şair ve yazarlar Divan edebiyatında olduğu gibi aşk, şarap, kadın üzerine yazmadılar o hissiyatı, maneviyatı da alarak vatan ,millet sevgisi milli şuur üzerine yazı yazmışlardır. Serveti Fünun dönemine gelirsek bu yıllarda da müthiş bir batılılaşma reaksiyonu görüldüğünden şairler ve yazarlar da buna yönelik eserler meydana getirmişlerdir. Bu ve bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Sonuç olarak bir yazı yazacaksanız o dönemin şartlarına bağlı kalmanız gerekecektir.

GAZEL


                                 Bir nefes kalmuş hayatumdan habibim subh tek
                                 Nola ger bir mihr göstersen mana ahır nefes
( Hayatımdan bir nefes kalmıştır. Son nefesimdeyim ey sevgili! Aynen sabah gibi. Seher vakti ufkun ağarması nefes almaya benziyor. Güneş doğunca sabah vakti sona eriyor. Gün başlıyor. Nolur bu son nefeste bana bir sevgi göstersen. )
   Divan edebiyatında aşık hiç usanmadan bıkmadan sevgilinin peşinden koşar ve hiç bir zaman vuslat ümidini yitirmez fakat sevgili ise bu yalvarış ve yakarışların hiçbirine aldırmaz son derece acımasız ve gaddardır. Şair insan olduğu için son nefesten sonra ölür. Halbuki sabahleyin seherin nefes alışı güneşin doğması ile sona erer.Sabahleyin güneşin doğması anını kendi hayatına benzetir.

                                   

UYGULANAMAYAN PLANLAR


    Bir çok insan her defasında kafasında planlar yapar ve en başarılı insanların hayattaki bu başarılarını öğrenmek  için derine inildiğinde bu insanların  her gün düzenli tuttuğu bir defter görülür. Bu defterde ise yapılacaklar listesi karşımıza çıkmaktadır. Çoğu insan ise kafasında bir takım planlar oluşturmasına rağmen bunları her zaman uygulamayabilir. Bunun yanı sıra uygulayabilen insanlarda mevcuttur.
   Yetişkin bir takım insanların ise sorumlulukları daha çok katlanmakla birlikte daha çok plan yapma yetisi doğar. Örneğin bir babanın evdeki sorumlulukları bir gence göre daha fazla olabilir. Yani her insanın aynı derecede planları olmayabilir. Bir anne evladını nasıl daha iyi yetiştirme planları yaparken bir genç en doğru meslek seçme planları yapabilir ama önemli olan herkesin bir amacının olması ve bu amaca uygun bir takım planlar yapmak...

BÜYÜK USTA FUZULİ



                                         Ey saba julide mu başında Mecnun'un sakın
                                         Bi-tekellüf gezme kim leyli evidür ol palas
   ( Ey bahar rüzgarı saçları karmakarışık Mecnun'un başında laubali boyratça gezmez.Zira o paçavra Leyla'nın evidir)
   Fuzuli'nin en meşhur eseri olarak bilinen Leyla ile Mecnun Türk edebiyatının büyük eserlerindendir.Mecnun, Leyla'nın aşkı ile çöllerde dolaşırken saçları uzamış ve birbirine karışmıştır, keçe gibi olmuştur. Fakat o keçeleşmiş , paçavraya benzeyen saçların içinde Leyla'nın aşkı vardır. Onu keçe gibi görüp hürmette kusur etme. Burada saç, çadıra benziyor çölde çadır kurulur.  

25 Nisan 2016 Pazartesi

GAZEL

                                       
                                            Ayene gibi peri-peyker semen simaları
                                            Hoş safhalarla çeker bagrına uryan kapluca
   ( Kaplıca peri suretli, yasemin yüzlü güzelleri ayana gibi hoşca ve safa ile çıplak bağrına çeker.)
   Ahen demir demektir. Eskiler aynalar demir yahut çeliğin parlatılması suretiyle imal edildiklerinden, bunlara  'ahene' den bozulma ayene demişlerdir. Ayna kendisine bakan kimseleri görünüş itibariyle adeta içine çektiği için şairler aynanın sevgililerini kendisine çekerek kucakladığından dert yanarve latife yoluyla onu kıskanmış görünürler.       

GAZEL

   
                                    Hey ne aşıksun sen ey Cem kim kamu huban-i şehr
                                    Kurtulmaz dide -i maşuk- bazundan senün
   Cem Sultan tarafından yazılmış olan bu beyit makta yani gazelin son beyitidir.Şair mahlas kullanmıştır.Şairler şiir yazmak için ellerine kalem aldıkları andan itibaren sahnedeki bir aktör gibi sürekli rol oynayan bir sanatçıdır; hayal ile kendilerini türlü şekillere sokarlar. Burada da gerçekte tahta aday bir şehzade olan Cem, kendisi şehrin bütün güzellikleri aşk oyunlarına giren bir çapkına benzetmektedir. Gerçekte bütün bu davranışlar belki de kınanmayı gerektirecek hallerdir. Ancak bunların tamamı ne kadar ayıplanacak olursa olsun hiçbir  zaman riyakarlık kadar kötü bir davranış olamaz. Bu bakımdan riyaya karşı meyhane köşesine kurulup oturmak ne kadar faziletli bir davranış ise, bu kabil hareketler de öyle telakki edilmiş ve şiirde hoş karşılanmıştır.

GAZEL

                                               
                                                       Tuti ser-sebzdür k'ayineyi per gösterür
                                                       Hatt-i ruhsarun kim olmışdur ana der-ber güneş
   ( Yanında güneş gibi yanağının bulunduğu hattın, aynada kanat gösteren yeşil başlı papağan gibidir. )

   Ahmed paşa tarafından Fatih Sultan Mehmed hana yazılan Güneş Kasidesi 'nde anlatılmak istenen asıl olay şöyledir: Eski edebiyatta yanak, parlaklığı nedeniyle güneşe, saflığı ve berraklığı sebebiyle de aynaya benzetilmiştir. Beytin ilk mısrasında sevgilinin henüz yeni çıkan hattı yeşil bir papağan olarak tasavvur edilmiştir. Eskiden papağanlara konuşma öğretmek için ayna karşısın geçirerek ayna arkasından sanki aynadaki papağan konuşuyormuş gibi sözler söylenirmiş.Beyitte geçen papağan ayna hayali, hat-yanak ilişkisinden hareketle bu adetten kaynaklanmaktadır.
                   
                                      papağan ile ilgili görsel sonucu

24 Nisan 2016 Pazar

GAZEL

                                  Rişte-i ömrüm dükendi gerçi nazundan senün
                                  Kılca eylük görmedim zülf-i dırazundan senün

        ( Senin nazından ömrüm tükendi, ama yine de senin uzun zülfünden kıl kadar iyilik görmedim. )    
   

                                     Cem Sultan'a aitttir.
Eski şairler insanın ömrünü bir mumun yanarak nihayet dibine kadar  erimesi ve içindeki ipin tükenmesi ile sönmesi haline benzetmişlerdir. Buna göre rişte-i ömür tabirini 'mum ipine benzeyen ömür' anlamında değerlendirmek gerekir. Ömrün ipe benzetilmesi motifi, belki de kökleri eski Yunan mitolojisindeki üç kız kardeş elinde tutulan ve bunlardan biri tarafından kesildiğinde tükenen hayat- ip ilişkisine kadar uzanan eski bir geçmişe sahiptir.

GAZEL

                                          Ya felek bir heft-ser ejderdür encümden anun
                                          Cismi pul puldur zeban-i ateşinidür hilal
        ( Belki  felek yedi başlı bir ejderdir. Vücudu yıldızlardan pul puldur, hilal de ateşten dilidir. )
    Tacizade Cafer çelebi tarafından Sultan Bayezid için yazılmış olan bu kasidede eskiler dünyanın evreni merkezinde, güneş de dahil olmak üzere gezegenleri ise dünyanın etrafında dönüyor olarak düşünürlerdi .Batlamyus astronomisinin kabulünden ibaret bu düşünceye göre güneş ile birlikte bu gezegenlerin sayısı yedi idi.  Feleğin kadere tesir ettiği ve insanlara bu yolla zulmettiği inancından hareketle şairlerin felek hakkında geliştirdiği 'ejder' imajı, bu yedi gezegen sebebiyle beyitte olduğu gibi 'yedi başlı ejder 'olarak kullanılmıştır.


                         

GAZEL

                                        Ayagı yir mi basar zülfüne ber-dar olanun
                                        Zevk ü şevk ile virür can ü seri döne döne
   ( Senin zülfüne asılanın ayağı yere basar mı? Canını ve başını zevk ve iştiyakla döne döne verir.)
   'Ber dar olmak Divan edebiyatında idam edilmek asılmak demektir. Aşıkların gönlü sürekli sevgilinin saçını düşündüğünden mecazi olarak şairler kalplerini sevgilinin saçına asılı ve onunla sürüklenir bir halde tasvir ederler. Bu beyitte ise darağacında sallandırılarak idam edilen Hallacı Mansur örneğinde olduğu gibi sevgili uğruna asılan bir aşık imajı verilmektedir.

7 Nisan 2016 Perşembe

GAZEL

 

                                           Zi muhlisler yiridürür harabat
                                           Ki anda riya vü zerk ü tamat

                  ( Meyhane öyle halis kimseler yeridir ki orada riya, gösteriş ve boş laf yoktur)
Divan edebiyatında önemli bir simge olan meyhaneler şiirlerde sıkça karşımıza çıkmaktadır. İslam dini 'şirki' yani Allah'a ortak koşmayı en büyük günahlardan görür. şirkin de en tehlikelisi riyadır. 'Riya' Allah'a samimi olarak değil de, insanlar beni beğensin ve takdir etsinler diye yapılan ibadettir. Bu durumda kişi Allah için değil de, kendisini  bu hallerinden dolayı takdir edip beğeneceklerini umduğu insanlar için ibadet etmiş olur. Bu yüzden 'riya'din ve ahlak kitaplarında büyük bir günah, hastalık ve pis bir leke olarak gösterilip tasnif edilmiştir. Ahmedi bu beytinde böyle bir durumu ima ederek 'harabatın'(meyhane) 'muhlis'yani saf ve halis kimselerin yeri olduğunu ve orada riya, 'zerk' (iki yüzlülük) ve 'tamat'(boş laflar) bulunmadığını ifade etmektedir. Ahmedi aslında burada 'Gönül halis kimselerin mekanıdır' demek istemektedir.

6 Nisan 2016 Çarşamba

FUZULİ

                                           
                                             Lahza lahza suretin görseydim ol şirin lebün
                                             Sen gibi ey Bisutun men hem karar etmez midüm
       
      ( Ey Bisutun, her göz açıp kapandıkça o tatlı dudaklı dilberin resmini görseydim, ben de senin gibi yerinde durmaz, yani karar ve huzura ulaşmaz mıydım? )
         
        Divan edebiyatında sevgilinin güzellik unsurları olan: kaş, dudak, göz, boydan burada dudak işlenmiştir.
Bisutun dağına Ferhat, Şirin'in resmini yapmıştır. Burada Şirin'in hem Ferhat'ın sevgilisi, hem de tatlı manasındadır. Bisutun daima Şirin'in resmini görüyordu.
Dağ yerinden kımıldamaz, olduğu yerde durur. Şair bunu huzur ve rahat ile tefsir ediyor. Bi-karar, huzursuz, ve rahatsız demektir.Yukarıdaki beyitte aşk ıstırabı içinde bulunduğunu söylüyor. Bu beyitte ise aşık bi-huzurdur.Çünkü her an sevgilisinin resmini gömüyor.
      Fuzuli burada müthiş bir telmih yaparak sevgiliye ulaşmanın hayal olduğunu bir kere daha vurgulamış bulunuyor.

5 Nisan 2016 Salı

DİRİLİŞ ADAMI: SEZAİ KARAKOÇ


                     sezai karakoç ile ilgili görsel sonucu

   Sezai Karakoç bugün yaşamakta olan çok değerli bir  mütefekkir ve aynı zamanda şairdir. kısaca hayatı ise şöyledir: 22 Ocak 1933'te  Diyarbakır Ergani'de doğmuştur.Şiir ve fikir yazıları yazan Karakoç, Yunus Emre,Mevlana ve Mehmet Akif gibi büyük insanlarında hakkında incelemeler yapmıştır..Ama bugün Sezai Karakoç denilince akla ilk gelen şey onun diriliş adamı olması yönüdür.İslamın Dirilişi ve Diriliş Amentüsü'de şair gençlerin bir takım işler yapabileceğini ve artık yapması gerektiğini savunmuştur. 
   Sadece şair kimliğiyle kalmamış belli bir dönem siyasetle de uğraşmıştır. 1990 yılında Diriliş Partisi'ni kurmuş olup yedi yıl genel başkanlığını yapmıştır.görüldüğü üzre Karakoç çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Allah uzun ömürler versin.. 

4 Nisan 2016 Pazartesi

KASİDE

 


                               Her arak kim subh dem hadd-i gül-i handan döker
                               Katresidür ş'ol gülabun kim ruh-ı canan döker

           Divan edebiyatında sevgili aşık için vazgeçilmez bir unsurdur. Aşık her zaman sevgilinin hayaliyle yaşar ona kavuşmak ister; fakat bu mümkün olmaz. Yani vuslat yoktur. Her şeye rağmen aşık bu halinden çok memnundur yılmaz pes etmez. Onun tek hoşlanmadığı şey maşukunun peşinde koşan rakiptir.

    Handan gül demektir. Buna göre 'gül-i handan' gülen gül manasındadır.'Subh dem' ise sabah vakti manasına gelir. beyitin çevirisi ve anlatmak istediği şöyledir: Sabah vakti açılan gülün yanağından dökülen her ter (tanesi) sevgilinin yanağının döktüğü gül suyunun bir damlasıdır. Sevgilini gözyaşı ve gülün terlemesi arasında sıkı bir bağlantı kurmuştur. Gülün gülmesinden kastedilen ise gülün açmasıdır. Gül Müslünlar ve özellikle Türkler tarafından Hz. Muhammed'in terinden yaratıldığına inanılan bir çiçek olduğu için bir kutsiyete sahiptir.